“Sağlıklı bir birey olduğunuzu düşünür müsünüz?”
Bu soruya yanıt verirken aklınıza ne geliyor?
Şeker, tansiyon, kalp gibi kronik bir rahatsızlığınız var mı? Ateşiniz var mı? Başınız ağrıyor mu?
Bedensel bulgular değil mi?
Peki vücut dediğimiz bu muazzam mekanizmayı, mucizevi donanımı yöneten yazılımınız, daha doğrusu işletim sisteminiz ne durumda?
Dün akşam Türkiye Çalışan Deneyimi Topluluğu olarak Afet Zamanında Çalışan Psikolojisi webinar serimizin üçüncü oturumunda Psikolog Ezgi Kadıoğlu Yangın ile bir araya gelerek İş Hayatında Mental Sağlık üzerine sohbet ettik.
Psikolog Özge Koca’nın da kıymetli katkıları ile destek verdiği oturumda, özellikle içinde bulunduğumuz bu zor zamanlar için, çok önemli bilgiler paylaşıldı.
Hem uzun yıllar pek çok büyük kurumda İK içerisinde, doğrudan liderlerle çalışmış hem de yüksek lisansını Örgütsel Psikoloji üzerine yapmış bir uzman olan Ezgi’ye göre mental olarak sağlıklı birey bir hastalığı olmayan birey anlamına gelmiyor.
Mental sağlığı aşağıdaki dört soruya göre değerlendiriyoruz:
- Hayatınızdaki stresle başa çıkabiliyor musunuz?
- Yetenek ve yetkinliklerinizi kullanıp hayata geçirebiliyor musunuz?
- Sürekli öğrenmeye devam edip iyi çalışabiliyor musunuz?
- Bir parçası olduğunuz topluluğa katkıda bulunabiliyor musunuz?
Bu sorular Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenmiş, mental olarak sağlıklı bir birey olup olmadığınızı belirleyen kriterler.
Yazının geri kalan kısmını okumaya devam etmeden önce bir saniye durup kendinizi bu liste üzerinden değerlendirmenizi rica ediyorum.
Siz kendinizi nasıl değerlendirdiniz bilemiyorum ama ben şahsen listenin ilk maddesinde durmak zorunda kaldım.
Ezgi’nin vurguladığı bir başka önemli nokta da mental sağlığın sadece bireysel bir sorumluluk olmadığı.
Bunun sebebi bireyin mental sağlığının içinde bulunduğu topluluk, süreçler, kurallar bütünü, kültür gibi etkenlerle etkileşimde bulunmasıyla oluşması ve dinamik olarak da bu etkileşimler ile şekillenmeye devam etmesi.
Yani psikolojik olarak güvenli bir ortam sağlamayan bir yönetici ile çalışan, insan odaklı olmayan bir kültüre maruz kalan, dengesiz iş yükleriyle boğuşarak stres altında iş yapmaya çalışan bir kişiye git destek al düzelt mental sağlığını demek haliyle anlamlı olmuyor.
Kurumların içinde yaşadığımız toplumsal kültür üzerindeki şekillendirici etkisini hiç düşündünüz mü?
Bugün dünyada, Amazon gibi, toplam iş gücü 1,5 milyonun üzerine çıkan kurumlar var.
Bu çalışan sayısı ile Amazon gibi kurumların bugün 1.468 milyon nüfus ile Manisa’dan veya 1.487 milyon nüfuslu Münih’ten daha büyük olduğunu bir saniyeliğine durup düşünmenizi rica ediyorum.
Şimdi bu devasa kurumların kültürleri içerisinde rekabet, başarı ve sonuç odaklılığını öne çıkardığını, ancak bu vasıflara sahip kişileri işe aldığını, terfi ettirdiğini hatta prim, maaş artışı gibi araçlarla kaynaklarını da bu vasıfları güçlü bir şekilde hayata geçiren çalışanlara göre dağıttığını düşünün.
Gece gündüz içindeki bulundukları, iş yapış biçimi olarak referans aldıkları kültürde öne çıkan ve ödüllendirilen bu nitelikleri benimseyen çalışanların çocuklarını, eş, dost ve akrabalarını da aynı özelliklere sahip olmaları için yönlendirmeleri ne kadar da doğal olacaktır değil mi?
Ne ekersek onu biçiyor, neyi konuşursak onu büyütüyoruz.
Süreklilik arz eden kaygı, tedirginlik ve stresin verimlilik ve üretkenlik (performans) üzerinde çok ciddi olumsuz sonuçları olduğunu vurgulayan pek çok araştırma var.
Aynı şekilde inovasyonun, yaratıcılığın, yenilikçiliğin yeşermesi için de çalışanların önce içinde bulundukları kurum kültüründe kendilerini güvende hissetmeleri gerektiğini ifade eden çalışmalar bulunuyor.
Cigna tarafından yapılan Global Well-being Survey bulgularına göre şu an dünya genelinde tüm çalışanlarda stres seviyesi %84. Bu oran genç nesillerde daha da yüksek. Y jenerasyonu stres seviyesinin %87, Z jenerasyonu ise %91 oranında stresli olduğunu ifade ediyor.
Acaba bu hayal gücü, keşfetme merakı, deneyim odağı ile gelen ve iş gücünün geleceğini oluşturan bir nesil şu an geçim derdi, kazancın sürekliliği ve belirsizlik sebebiyle yavaş yavaş önceki nesillere mi benzetmeye başladık anlamına mı geliyor?
Eğer öyleyse derdimiz var demektir. Çünkü Evrim Kuran’a göre her nesil içine doğduğu zamanın ihtiyacına yanıt verecek meziyetlerle, kendisinde önce gelen neslin sahip olmadığı ilaçlarla birlikte geliyor.
Peki o zaman işe alım, performans, yetenek yönetimi gibi kritik İK süreçlerinde mental sağlık nasıl konumlanacak?
Yönetsel rollere, liderlik pozisyonlarına yapılacak terfi ve atamalarda mental sağlık bir faktör olmalı mı?
Ya mental sağlığı yok sayan yöneticiler ne olacak? Nasıl geri bildirim vereceğiz?
Kurum ölçeğinde yapılandırılmış bir mental sağlık kurgusu neye benzemeli?
Tüm bu soruların yanıtlarını konuştuğumuz bu güzel sohbete ulaşmak için linke tıklamanız yeterli.
Herkese zihnen de bedenen de sağlıklı günler dilerim.