Hayat boyu sürdürdüğümüz büyük yolculuğumuza çıkış sebebimizi belirleyen ve bu yolculuğun bizi götürmesini hayal ettiğimiz yere ulaşana kadar, şartlar çetinleştiğinde neden “yolda” kalmamız gerektiğini bize hatırlatan o büyük heyecan, tutku ve arzu: Varoluş amacı…
Varlık nedenimizi anlamak ve hayatı bizim için anlamlı kılan değerlerimizi tanımlayarak içselleştirmek bizi amacımıza götürüyor. Pandeminin tüm dünyayı etkisine almasıyla birlikte pek çok insan neden var olduğunu ve tanımladığı bu varoluş amacını yaşadığı süre içerisinde daha anlamlı kılmak için gerçekten de neler yaptığını sıkça sorguladı.
Hayata dair sorularımızın ve dolayısıyla dünyaya bakışımızın değişmesi bizi birçok konuda arayışa sürükledi. Bu arayışın başında da işimizin çıktığımız yolculuk içerisindeki anlamı geliyor. Kişisel amacımızın bir parçası olduğumuz kurumun, bölümün, ekibin amacıyla uyumu bizi güçlü bir bağlılık duygusu aşılıyor ya da bu uyumun eksikliği bağımızı günden güne zayıflatıyor.
Son iki sene sonunda geldiğimiz noktada eğer bağımsız (freelance) ya da tamamen uzaktan (remote) bir iş modelinde çalışmıyorsanız günün büyük bir kısmını bir kuruma bağlı, iş yerinde çalışarak geçirdiğinizi düşünmemiz gerek.
Temas ettiğiniz çalışma arkadaşlarınızdan, yöneticilerinizden ve kurum liderlerinizden beklentiniz hep yaptığınız işi anlamlı kılmaları oldu. Çünkü bir anlamda “yaşadığımızı” ancak gün boyunca gerçekleştirmek için gayret gösterdiğiniz işin varoluş amacımıza hizmet ettiğini gördüğümüz ölçüde hissediyoruz.
İş gücünün geleceğini oluşturan, teknoloji dünyasının içine doğan Z kuşağı iş görüşmelerinde artık insan kaynaklarına çok anlamlı sorular yöneltiyor.
Bu soruların büyük bir çoğunluğunu kurumların topluma olan katkısı, gönüllü olarak STK ve benzeri sivil toplum kuruluşları içerisinde yer almak isteyen çalışanların ne kadar desteklendikleri aynı zamanda kurumun bu tip faaliyetlere ne kadar zaman ayırdığı oluyor.
Tüm bu soruların arkasında yatan sebebin yeni kuşak potansiyel iş adayları için önemli olanın günün sonunda bütüne kadar katkıda bulunabileceklerini anlamak olduğunu düşünüyorum.
Yalnızca karlılığı, satışları, pazar payını düşünerek yola çıkmak çalışanları heyecanlandırıp harekete geçirmek için başlı başına yeterli midir? Kar bir işin amacı değil, sonucudur. Varoluş amacını doğru tanımlayan ve bu amaca çalışanlarını ortak edebilen kurumların bağlılık oranlarının diğerlerine oranla daha yüksek olduğunu görüyoruz.
Kurumların da ruhu var.
Bir kurumun ruhunu ifade eden şeyler, o kurumun neden var olduğu, neye hizmet ettiği yani varoluş amacının ne olduğudur. Ruhu olan kurumlar çalışanları başta olmak üzere tüm paydaşlarına ilham olur.
Varoluş amaçlarını doğru anlatıp bütün değer ortaklarını bu amaç etrafında bir araya gelmeye ikna eden kurumlar yılmaz, yenilmez ve günün sonunda yol arkadaşları olan çalışanlarıyla gerçekten de bir anlam yaratmak uğruna yaşadıklarını hissederler.
“Sağlam bir değerler sistemine sahip olan insanlar, onları kimsenin denetlemediği bir ortamda bile, doğru olanı yaparlar. İyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini, doğruyu ve yanlışı, kendi başlarına bulurlar. Karar verirken kimsenin onayına ihtiyaç duymazlar.”
Juan Carlos Jimenez bu sözleri ile aslında değerlerini net olarak tanımlayıp içselleştirmiş insanların kararlarını verirken nasıl hareket ettiklerini ifade etmiş.
Gerçek bir ruhu olan kurumların çalışanlarına beraberliklerinin ilk gününden itibaren varoluş amacını ve değerler bütününü inanç ve tutarlılıkla anlatarak yaşatması ile nelerin mümkün olabileceğini hayal edin.
2023 bir ruhu olan kurumlarla, bu ruha inanan çalışanların bir araya geldiği herkes için harika bir yıl olsun!
Tuğçe Şahin